Bugün artık hemen herkesin elinde bir telefon, parmaklarının ucunda sonsuz bir dünya var. Instagram’da paylaşılan fotoğraflar, TikTok videoları, anlık mesajlar… Peki ya tüm bu yoğun sanal hareketlilik, gerçek hayatta neye dönüşüyor?
Genç nesil, hiç olmadığı kadar kalabalık bir dijital evrende yaşıyor ama hiç olmadığı kadar yalnız hissediyor. Çünkü sanal dünyada kurulan bağların büyük kısmı, yüz yüze iletişimin sıcaklığını vermiyor. Bir “beğeni” anlık bir mutluluk sağlasa da, derin dostlukların, samimi sohbetlerin yerini tutamıyor.
Bugün kafelere, üniversite kampüslerine veya otobüs duraklarına bakın. Yan yana oturan gençlerin büyük bölümü birbirine değil, ekranına bakıyor. Göz göze gelmek, uzun bir sohbet etmek yerine parmak uçlarında kurulan bağlarla avunuyoruz. Bu durum, zamanla iletişim becerilerimizi zayıflatıyor, insan insana temasın yerini ekranlara bırakıyor.
Sosyal medya elbette kötü değil; bilgiye erişimi kolaylaştırıyor, dünyayı küçültüyor, fikirleri hızla yayabiliyor. Ama ölçüyü kaçırdığımızda, insanın en temel ihtiyacı olan gerçek iletişimden bizi uzaklaştırıyor.
Gençliğin en büyük sınavı belki de bu: “Gerçek bağlarla dijital bağları dengelemek.” Çünkü dostluğu, sevgiyi, güveni sadece ekranlardan öğrenemeyiz. Yüz yüze gelmeden, göz göze bakmadan, dokunmadan insan kalamaz.
Belki de en çok ihtiyacımız olan şey, biraz sessizleşip telefonları bir kenara bırakmak. Gerçekten dinlemek, gerçekten konuşmak… Kısacası, yeniden insana dönmek. Kalın sağlıcakla….